ULUSLARARASI SİSTEMİN UKRAYNA’YI VE İNSANLIĞIN GELECEĞİNİ KURTARMA TOPLANTILARI DEVAM EDİYOR!
Doç. Dr. Güray ALPAR
22 Ağustos 2025
İyice sıkışan ve etkisini kaybeden uluslararası sitemin, Ukrayna’yı bahane ederek gerçekleştirdiği yorucu “Dünyayı Kurtarıyoruz” toplantıları devam ediyor. Aman bir telaş bir telaş. Yorum üstüne yorum…
Oysa olay, sadece Ukrayna’daki çatışmaların sona ermesi ve Avrupa güvenlik mimarisinin yeniden oluşturulmasının çok daha üstünde.
Dünya düzeni yeniden kurulmaya çalışılıyor ve her şey yeniden başlıyor…
Ukrayna ile ilgili görüşmeler ise sanki yeni dönemde ülkelerin masadaki protokol yerlerini tespit amaçlı.
Ukrayna, çoktan paylaşıldı ve sağlanmasını istediği güvenlik garantilerinin de hiçbir önemi yok.
Madenleri gitti, uzun vadeli anlaşmalar yapıldı, bitti. Herkes acılar içindeki Ukrayna’dan bir şeyler kopardı aldı. Toplantılar, uluslararası sistemin yaratmak istediği “barış için çırpınıyoruz” algısına yönelik bir gösteriden başka bir şey olmadığı izlenimi veriyor. Demezler mi: Bir toplantıda barış mı olur? Bu kadar kolay mıydı? Bu siyasiler, bu diplomatlar ne iş yapıyor ki?
Olayın biraz zor olduğuna dünyayı inandırmak gerekiyor.
Neymiş, bu çabalar olmasa, dünya tehlikeli bir küresel çatışma alanına dönüşebilirmiş, bu yangını kimse söndüremezmiş.
Koştura koştura oraya buraya gidenleri, onların insanlığın geleceği, barış ve özgürlük için çabalarını görünce insanın içi sızlıyor, ağlayası geliyor. Bir insan daha zarar görmesin, kan akmasın, insanlar yerinden olmasın, çocuklar ağlamasın mamasız ve annesiz kalmasın diye şu ülke liderlerinin, uluslararası sistemin işleyişi adına, gecelerini gündüzlerine katarak yaptıklarını ve haklarını nasıl ödeyeceğiz acaba? Kendilerine en içten saygılarımızı sunuyor ve müsaadelerinizle birkaç hususa da biz değinmek istiyoruz…
“Savaş olmazsa, insanların bazıları acı çekmezse bizim sistem devam etmez” demiyorlar da yıllardır ezberledikleri diplomatik ifadeleri birbiri ardına sıralayarak ve birbirlerine övgüler düzerek, yaptıkları işleri önemli hale getiriyorlar. Neymiş Ukrayna’da barış hala çok uzakmış, yapılacak çok şey varmış.
Bu arada bunları derken bir de Putin’in taleplerine dair Kremlin’e yakın kaynaklardan aldıkları bilgileri, sanki yeniymiş gibi gizliden gizliye vererek, havaya bir de gizem katmıyorlar mı. Merak ettik nelermiş acaba diye ve bir de biz göz atalım dedik. Neymiş:
- Donbas bölgesinin Rusya’ya verilmesi (Ukrayna burasını Rus toprağı olarak tanırsa Zaporijya ve Herson’da mevcut cephe hatlarını donduracakmış),
- Kiev’in NATO’ya katılma hedefinden vazgeçmesi,
- Ukrayna’nın tarafsız kalması,
- Batılı askerlerin Ukrayna’ya girmemesi.
Gördük ki pek de bir şey yokmuş! İsteklerle, sahada Ukrayna’nın düştüğü durum kıyaslandığında arada zaten fazla da bir şey kalmadığı açıkça görülüyor. Biz de yeni bir şeyler var sanmıştık.
Trump, Zelenskiy’e, Kırım’dan ve NATO’ya girmekten vazgeçmesi çağrısında bulunmuş ve bu iki konunun gündemde olmadığını açıkça belirterek konuyu epeyce ileri bir noktaya taşımıştı. Bunu yaparken de eski Başkan Obama’nın, “Kırım’ı tek kurşun atmadan Rusya’ya verdiğini” ve buranın artık “geri alınamayacağının” altını özellikle birkaç defa çizmişti. Diğer taraftan Putin de daha önce istediği bölgeler arasından Zaporijya ve Herson’da ısrarlı olmayınca, sanki geriye sadece “Donbas” bölgesi (Donetsk ve Luhansk’ı kapsayan) sorun olarak kalmış gibi gözüküyor.
Donbas bölgesi için de zaten en fazla 3 alternatif var:
- Ukrayna’da kalması,
- Rusya’ya verilmesi,
- Rus asıllı insanların çoğunlukla yaşadığı bu bölgenin özel bir statüye tabi olması.
Gerçi Batı anlayışında öyle basit konular karmaşık hale geliyor ki şaşırıp kalıyoruz. Tarih bunun örnekleri ve acılarıyla dolu.
Donbas bölgesi Ukrayna savunması açısından önemli ve Kiev Uluslararası Sosyoloji Enstitüsü’nün yapmış olduğu bir araştırmaya göre Ukraynalıların, %75’i bölgenin Ruslara verilmesine karşı. Ayrıca bölgenin 60 milyar ton kömür rezervi var. Bölge ekonomik açıdan da önemli ve savaş öncesi Ukrayna’nın ihracatının neredeyse %30’unu tek başına karşılıyordu. Kim ne derse desin bu krizde olanlar hep Ukrayna halkına oldu. Zelenskiy ise sanki kendileri için değil de başkaları için savaşıyor gibi. Zelenskiy’nin, “Umarım Amerika ve Avrupalı dostlarımızla ortak gücümüz, Rusya’yı gerçek bir barışa zorlar.” temennisi bu çaresiz gerçeği ortaya koymaya yetiyor ve bu haliyle masalara formalite icabı çağrılan bir lider rolünü perçinliyor. Bir ülke her durumda kendisi için ve kendi gücüne güvenerek savaşa girmeli…
Diğer taraftan bölgede özellikle Sovyet döneminde çalışmak için gelmiş önemli bir Rus asıllı nüfus mevcut. Bu bölgedeki nüfusun ne kadarının Rus olduğu konusunda kesin ve sağlıklı rakamlar mevcut değil, ancak daha önce Rusların kontrolünde yapılan seçimlerde Donetsk bölgesinde referanduma katılanların yüzde 99,23’ünün, Luhansk bölgesinde katılanların ise yüzde 98,42’sinin Rusya’ya katılmak için oy kullandığı ileri sürülmüştü. Diğer taraftan Ruslar için Kırım, bu bölgeden daha önemli. İşgal öncesinde yapılan anketlerde Rusların yalnızca dörtte biri Donetsk ve Luhansk’ın Rusya’ya katılmasını destekliyordu. Rus halkı daha önce ekonomik olarak yaşadığı zorluklardan dolayı bu konuda çok hassas ve yaptırımların kalkması ve kaynaklarının refah alanlarına yönlendirilmesi onlar için daha öncelikli gözüküyor. Rusya, sahip olduğu kaynaklar ve aldığı tedbirler nedeniyle bu dönemde yaptırımlara karşı dayanıklılığını en üst seviyede göstermiş olsa bile, sonrasında bir şekilde giderek zorlandığı açık ve bu şartlar altında Ukrayna’daki savaşa devam etmesi, giderek kendisine ve geleceğe yönelik planlarına zarar verecek gibi duruyor. Putin ise, Rusya’nın ekonomik kırılganlığının ve Ukrayna topraklarında daha fazla ileri gitmenin getireceği mali yüklerin ne kadar yüksek olacağının bilincinde. Zaten bu nedenle görüşmelerden tamamen çekilme gibi bir noktaya asla gelmiyor. Yukarıda belirttiğimiz çerçevede kalan konular ise tam olarak olmasa da bir şekilde Rusya’nın yapmış olduğu durum muhakemesi sonunda kabul edebileceği hususlara yaklaşmış gibi görünüyor.
Diğer taraftan Avrupalı liderler Ukrayna’dan ziyade kendi güvenlikleriyle ilgili. Ancak Ukrayna’da askerlerinin ölmesine kesinlikle karşılar. Kendileri namına, bir miktar askeri yardımla Ukraynalılar savaşsın ve Rusya’yı mümkün olduğu kadar zayıflatsın istiyorlar. Ancak ABD olmadan bunu bile yapamayacaklarının ve yardımı uzun zaman sürdüremeyeceklerinin de farkındalar. Trump da farkında ve onları köşeye sıkıştırdı. Durup dururken enerji sağladıkları yanı başlarındaki Rusya ile ayrılmanın faturasını ödemeye devam ederken, bazı Avrupalı ülkelerin ise acılar çekmeye devam eden Ukrayna’yı umursamadan, bu ülke ile geleceğe yönelik silah anlaşmaları yapmanın derdinde oldukları da görülüyor. Bu arada Macron’un, “Batılı askerleri Ukrayna’ya gönderelim” teklifine karşılık, İtalya Başbakan Yardımcısı Matteo Salvini’nin “Macron kaskını ve tüfeğini alıp Ukrayna’ya kendisi gitsin” önerisinin Fransa’yı üzdüğünü ve diplomatik krize neden olduğunu da hatırlatmakta fayda var. Aslında, Salvini daha önce Avrupa’nın yeniden silahlanmasını ve silah almak için ortak borçlanmasını “Macronate” olarak adlandırmış ve Macron gibi birisi tarafından komuta edilen bir Avrupa ordusunun asla mümkün olamayacağını belirtmişti. Ancak Macron’un burada, “Rusya ile çatışmalar devam ederken” asker göndermekten ziyade, “barış anlaşması sağlanıp silahlar sustuktan sonra” barış gücü olarak asker göndermekten bahsettiğine emin olabiliriz…
Trump zaten Ukrayna olayını kafasında bitirmiş durumda. Trump, “görüşmelerde ateşkesin barış süreci için zorunlu olmadığını” söyledi bile. Ukrayna’nın değerli madenleri işletecek ve bu bölgeye sağladığı kaynakların kat kat fazlasını ABD bütçesine katacak. Rusya ile de ileriye yönelik özel planları mevcut. Bir de hayalinde barışı isteyen iyi adam olarak tarihe geçmek ve barış ödülünü almak var. Savaşın maliyetini ise çoktan Avrupa’ya yüklemeye başladı bile. Bu arada Rusya’dan enerji satın almalarını izin vermeyeceğini ilk dönemde ifade eden Trump, bu döneminde Rusya yerine kendisi Avrupa’ya enerji satmanın keyfini çıkarırken, yine ilk döneminde “savunma harcamalarınızı GSYİH’larınızın %2’sine çıkarın” uyarılarını dinlemeyen Avrupa ülkelerinin liderlerinin, şimdi %5’e razı oluşlarını da mutlu bir şekilde izliyor. Bu aynı zamanda ABD silah satışlarındaki artış anlamına da geliyor.
Dünya’nın geri kalanı mı?
Onlar da uluslararası sistemin insanlığın geleceği adına, kendilerini feda edercesine yapmış oldukları bu önemli toplantıları televizyonlardan ve sosyal medyadan izlemeye ve bu fedakâr liderleri takdir etmeye devam ediyor!